
Merhaba çocuklar.
Kaf dağından kucak dolusu selamlarla size misafir oldum bugün. Oradaki herkesin size selamı var. Özellikle Anka kuşu diyor ki, belki bir gün rüyalarında kaf dağına gelirlerse ben bütün çocukları sırtıma alıp Kaf dağını baştan başka uçarak gezdireceğim. Nasıl güzel değil mi Anka kuşuna teşekkür ediyoruz ve masalımıza başlıyoruz.
Kaf dağında bulunan Altın ağaç köyünde bir çiftçi yaşarmış. Bu çiftçinin altı oğlu varmış ama hiç kız çocuğu yokmuş. Nihayet bir gün anne ve babaları oğullarını etrafına toplamış ve sevinçle bir kardeşlerinin daha olacağını söylemiş.
Büyük oğlan anne eğer bu seferde erkek kardeş gelirse biz artık büyüdük sen onunla ilgilenirken bizde avcı olmak için ormana gideriz. Ama eğer bir kız kardeşimiz olursa onuda kendimiz gibi yetiştirmek için bekleriz. demiş. Annesi “oğlum Allah neyi dilerse o olur. ben sizin hala yaşınızın avcılık için küçük olduğunu düşünüyorum” demiş ama diğer kardeşleri de ağabeylerine arka çıkmışlar.
Vakti saati gelmiş ve yeni bebeğin dünyaya gelme anı yaklaşmış. Baba büyük oğlunu hemen köyün ebesine göndermiş. Meğer köyün ebesi bu aileyi kıskanır ve hep onların hakkında kötü düşünürmüş. Çünkü kendisinin hiç çocuğu yokmuş ve çocukları da hiç sevmezmiş.
Hemen eve gelmiş annenin yanına girerken büyük oğlan demiş ki “Ebe nine biz şu tepede bekliyoruz. Eğer erkek kardeşimiz olursa evin önüne siyah bir bayrak aç, kız kardeşimiz olursa beyaz bayrak as biz de ona gere kardeşimiz kızmı erkek mi bilelim.”
Ebe kadın tamam demiş. ama aklına hemen bir oyun gelmiş tabii..Nihayet minik bir kız bebek dünyaya gelmiş ama ebe kadın kalbindeki kötülükten dolayı kapının önüne siyah bayrak asmış. Sonrada çocukların babasına demişki sizin oğlanlar şu tepede duruyor onlara gidip ebe kadın size siyah bayrak gönderdi de. Oğulların avcı olmaktan vazgeçecek hemen eve dönecek.’’ demiş. Adam inanmış ebeye ve hemen oğullarının yanına koşmuş.Altı kardeş babalarını görünce çok sevinmiş’’herhalde babamız bizi avcılığa gitmeyelim diye ikna etmeye geldi diye düşünüyorlarmışki’’ babaları gelip onlara ‘’oğullarım Ebe kadın size siyah bayrak haberi yolladı’’diyerek gülümsemiş. 6 kardeş babalarının gülümseyerek siyah bayraktan bahsettiğini görünce ,ava gitmelerini babalarınında çok istediğini düşünmüşler birazda üzülmüşler ve eve hiç uğramadan almış başlarını gitmişler bir dağ başına.
Küçük kız kardeşleri Balagül abileri hiç görmeden büyümüş. Anne ve babaları kızlarının üzülmemesi için ona abilerinin olduğunu söylememişler.Anneleri ve babaları her gün oğullarından bir haber beklerlermiş ama ne gelen varmış ne giden. Oğulları anne ve babalarına bir kaç mektup yollamış ama Ebe kadın bu mektupları yakalamış ve aileye vermemiş. Oysaki mektuplarda çocuklar yerlerini söylüyor ve eğer bizi görmek isterseniz gelin,yada bize gel deyin’’ yazıyormuş.Ama anne ve babaları mektupları okumadıkları için cevap veremiyor. Çocuklarda çok üzüldükleri için geri dönmüyorlarmış.
Balagül bir kaç kez Sokakta oynarken arkadaşları ona altı kardeşli kız diye seslenmiş.Balagül bunun ne demek olduğunu bir gün anasına bunu sormuş. Anası bir şey dememiş ama kız ısrar edince olanı biteni hep anlatmış.
“Senin altı erkek kardeşin vardı ve senin doğduğun gün Kaf dağının ardındaki ala dağa ava gittiler, bir daha dönmediler.”
Küçük kız hemen çantasını toplamış ve kardeşlerini aramak için yola çıkacağını söylemiş. Annesi de babası da çok ısrar etmelerine rağmen kararından vazgeçirememişler.
Annesi “O zaman kızım” demiş. Ağılda duran kül atı al. Üstüne bin bari gideceğin yere kolay git. Ama ata hep deh de. Sakın çüş deme. Çüş dersen yok olur. Ormanın ortasında devler ülkesi var. Oraya da dikkat et. Sakın orada ortalık yerde kalma. güvenli bir yere geldiğin zaman at zaten kendi kendine yok olur. Sende anlarsın güvende olduğunu.”
Kız tamam demiş. Annesinin babasının ellerini öpmüş. Kül renkli atı alarak yola koyulmuş. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş ve nihayet ormanın ortasındaki devlerin ülkesinin sınırlarından girmiş.
Etraftan gelen korkunç sesler, gürültüler, kahkahalardan dolayı kız kardeş korkmuş ve şaşırmış. Deh diyeceği yerde çüş deyivermiş. Tam o anda bindiği az ortadan kayboluvermiş çocuklar. Böylece yedi kardeşli kız ormanın ortasında devlerin sınırları içinde kalakalmış.
Ne yapacağını düşünürken çok uzakta bir ışık görmüş. Hemen o ışığa doğru yürümeye başlamış. Yürümüş yürümüş yürümüş nihayet ışığın olduğu yere gelince ardına kadar açık kocaman bir han kapısı görmüş.
İçeri girdiğinde bakmış ki bir dev anası ocağın başında soğan doğruyor, hem de ağlayıp duruyor. Dev anasının yanına yaklaşınca Selamün Aleyküm ana o soğanları doğramadan önce ıslatsan gözlerin yaşarmaz, sende ağlamazsın demiş.
Dev anası yedi kardeşli kızın dediğini yapınca hakikaten gözlerinin yaşarmadığını görmüş ve gürlemiş. “Saçlı kız saçaklı kız sen bana selam vermeseydin, soğanı ıslat demeseydin, canından can, alırdım ama şimdiden sonra sen benim kızım oldun. Söyle bakalım bu kuş uçmaz kervan geçmez yerde ne ararsın.”
Balagül başından geçenleri anlatmış ve “Kaf dağının ardındaki ala dağ da altı kardeşim var onların yanına gidip, anama babama onları kavuşturmak istiyorum.” Dev anası demiş ki, “Saçlı kız saçaklı kız, aladağ buraya çok uzak. Sen oraya ne o atla gidebilirsin, ne de kanatla. Hem orada kardeşlerin varmıdır yokmudur bilmiyorum. Sana yapabileceğim yardım sadece seni oraya götürmek olur. Ondan sonrasına karışmam” demiş.
Böylece Balagül kızı sırtına almış ve doğruca kâf dağının ardındaki ala dağa bir çırpıda götürüvermiş. Ala dağın eteklerine getirip bırakmış ve bundan sonrası senin bileceğin iş, benden buraya kadar deyip gerisin geriye evine dönmüş.
Altı kardeşli kız dev anasının bıraktığı yerde önündeki yoldan yürümeye başlamış. Yürümüş yürümüş yürümüş. Nihayet bir ormana gelmiş.
Bu arada da akşam olmuş. Balagül hemen bir ağacın üstüne çıkmış ve sabahın olmasını beklemiş ama korkusundan nefes bile alamıyormuş.
Meğer o orman o civarda yaşayan ve adlarına gece çıkanlar denen bir kabilenin ormanı imiş ve onlarda geceleri ortaya çıkarak avlanırlarmış. Kızın olduğu yere gelmişler ve havayı koklamaya başlamışlar. İçlerinden bir tanesi burası bizden olmayan bir insan kokuyor demiş. Diğerleri de onu tasdik etmişler. Nihayet etrafı aramaya başlamışlar.
Nihayet sabaha karşı kızı saklandığı ağacın üstünde bulmuşlar ve hemen indirip elini kolunu bağlayarak yanlarına alıp kabilelerine götürmek üzere yola çıkmışlar. Ormandan geçerken önlerine altı avcı çıkmış. Her birinin elinde yayları ve okları olan bu altı avcı sabaha karşı gece avlananların bir insanı yakalayıp yanlarında götürdüklerini görünce hemen sormuşlar. “bunu nerden buldunuz, bu bir insanoğlu siz onu ne yapacaksınız.
Gece çıkanların başındaki “ormanda bulduk. Ormanda bulunan her şey bulanındır.”
Avcıların başındaki yiğit hemen gürlemiş. Bu bir insan ya verirsin ya alırım.
Gece çıkanların hepsi ormanın hemen yan tarafında nehrin kıyısında uzun zamandır yaşayan bu korkusuz ve cesur avcıların öyküsünü bildiği için korkuyla kızcağızı bırakmışlar ve ormanın içine girip kaybolmuşlar.
Balagül hemen onlara teşekkür etmiş. Avcıların başındaki adam kim olduğunu ve orada ne aradığını sorunca genç kız başına gelenleri, annesinden dinlediği kadarıyla bir bir anlatmış.
Avcıların başındaki yiğit yeniden sormuş “Peki kardeşlerini görsen tanırmısın?” Hayır tanımam demiş kız çünkü hiç görmedim. Ama annem hepsinin çok yiğit birer avcı olduklarını söylemişti.
Bunun üzerine avcı başı “Biz senin erkek kardeşleriniz. Sana bu hikayeyi anlatan bizim de annemiz.” Demiş. Ama biz bir sürü mektup gönderdik ve anne ve babamız bize cevap vermedi.bizde artık bizi istemediklerini düşünerek dönmedik demişler.Balagül mektupların gelmediğini söyleyince Avcı kardeşlerin aklına ebe kadın gelmiş.Bu işde bir iş var bu ebe kadının oyunu olabilir deyip. Hemen Balagül’e herşeyi çözdüğü için teşekkür edip sarılmışlar ve hasret gidermişler.
Sonrada ebe kadının oyununu çözmek ve ailelerine kavuşmak için. hep beraber anne ve babalarının yanına gelmişler. Anne ve babaları tüm evlatlarını bir arada görünce çok sevinmiş sonrada ebe kadının oyununu çözmüşler. Ebe kadın kardeşlerin döndüğünü duyunca hemen köyden çooookk uzaklara kaçmış. Birdaha da korkusundan ne dönebilmiş ne de kimseye zarar verebilmişşş.. bu masalda burda bitmişşşşş….
O günden sonra mutlu ve mesut yaşayıp gitmişler.