
Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bilgeler ve eğitimciler baş tacı imiş bu masal ülkesinde, yol ve yöntem gösterirler bilgiyi alan kişiye. İki eğitimci çıkarlar bir yola, giderler bir sağa bir sola, az giderek uz giderek, yoruldum bıktım aman demeyerek, nice köy, kasaba, şehir şehir gezerek, binbir güzel kalbe girerek, bilgiyi sevgi süzgecinden süzerek geçerler binbir engebeli yoldan. Binbir yaşam sunarlar hikayelerden ve masallardan. Binbir kitap açılır her bir renkte, bakalım nasıl bir eğitimci çıkacak bu kitap denizinde… Okuyup görelim, bir sonuca erişelim.
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde çok uzak diyarlarda bir kasaba varmış; bu kasaba da hiçbir kasabadaki okula benzemeyen, eşi benzeri olmayan bir okul varmış: Bu okulda yok yokmuş: Masal sınıfı, tiyatro odası, kütüphanesi, laboratuvarı, konservatuarı, spor salonu… Daha sayamayacağımız onlarca odası varmış lakin, öğrencileri çok başarısızmış, hiçbir derste başarılı olamıyorlarmış. Başarılı olamayınca da ne dersi seviyorlarmış ne de hocaları seviyorlarmış. Okula hangi öğretmen gelirse gelsin, öğretmenler dersini anlatıyorlarmış, öğrenciler dersi anlamadığı zaman, istediği sonucu alamayan öğretmenler başka okula geçiyormuş. O yüzden bu okula bir gelen öğretmen bir daha gelmiyormuş, böyle olunca da okulda binlerce şey olsa ne fayda imiş. Öğrenciler kasabadaki okullar arasında düzenlenen hiçbir yarışmada, etkinlikte de başarı gösteremiyorlarmış. Böyle olunca da hem öğrenciler hem de öğrencilerin velileri bu duruma çok üzülüyormuş. Veliler, evlatlarını başarısızlıkla suçlayıp duruyor. Öğrencilerin, anne ve babaları; bu evlat sana çekmiş yok bana çekmiş deyip birbirine atıp tutuyormuş. Öğrencilerden Ali isminde bir öğrenci varmış; bu öğrenci başarısız olduğum dersleri, nasıl halledebilirim, nasıl başarılı olurum acaba diye düşünürken. Hiçbir öğrencinin gitmediği yer olan okulun kütüphanesine gitmiş. Kütüphanenin önüne geldiğinde, koskocaman kahverengi renginde, ağaçtan yapılan bir kapısı varmış ve bu kütüphanenin kapısının kolu yokmuş. Bu durum Ali’yi çok şaşırtmış, bu kapıyı nasıl açarım diye düşünürken. Kütüphaneden bir ses duyulmuş. İlk defa birisi bu kapıya geldi, bilgiyi almaya hazır mısın? demiş. Ali, hem de sevgi ve istekle almaya hazırım dediği anda kapı açılmaya başlamış. İçeri koskocamanmış, büyük büyük dev gibi kitaplıkları varmış. En üste ulaşmak için merdivenle çıkmak gerekiyormuş ve kitaplıkların boyu sonsuza kadar gidiyormuş. Kitaplıklar bölme bölme ayrılmış; Sanat kitapları, Tarih kitapları, Macera kitapları derken, bir bölme varmış ki; Eğitim kitapları yazıyormuş. Eğitim kitaplarına bakarken, bir tarafı Mavi bir tarafı Kırmızı renkte olan bir kitap görmüş. Bu kitabın ismi, “Sevilen Bir Öğretmenin Biyografisi “adlı kitapmış. Ali, kitabın kapağını açar açmaz, birden etrafta yıldızlar belirmeye başlamış ve o sevilen öğretmen anında kütüphane de belirmiş. Öğretmenin ismi; Metin’miş. Metin adlı öğretmen “ Şar “isimli bir eğitim kenti kurmuş; bu kentte okuma, yazma bilmeyen kimse yokmuş ve bu kentin en güzel tarafı ise; herkes başarılı olduğu alanda ve sanatta işler yapıyormuş ve bu kentte asla sınav diye bir şey yokmuş. Ve kentin sembolik rengi mavi ve kırmızı renkten oluşuyormuş. Mavi huzurun, kırmızı aşkın rengiymiş. Metin öğretmen, etrafındaki insanlara huzur veren, sakin bir kişiliği olduğu için mavi renkle ve işini de aşkla yaptığı için kırmızı renkle anılır olmuş. Kitabın kapağı da o yüzden kırmızı ve
mavi renkten oluşuyormuş. Şar isimli bir kent kurduğu için de, Metin Şar ismiyle tanınır olmuş. Ali, Metin öğretmeni karşısında görünce hem şaşırmış hem de alanında tanınmış bir öğretmeni karşısında gördüğü için çok mutluymuş. Öğretmeni karşısında gören Ali isimli öğrenci; Metin öğretmenim kitapları incelerken, güzel renkte bir kitap dikkatimi çekti ve kitabı açar açmazda siz karşımda belirdiniz. Metin öğretmen; Ali’ye dönerek, ben de seninle tanıştığım için memnun oldum, derslerle ilgili ya da okulla ilgili bir sorununun olup olmadığını sormuş. Ali de, Metin öğretmene; bu okuldaki düzeni, yaşanılan tüm sorunları teker teker anlatmış. Metin öğretmen; Ali’ ye gülümseyerek, bu sorunların her birini çözüme kavuşturacağıma bana güvenebilirsin. Ama bir öğretmene daha ihtiyacımız var: Kendi alanında tanınmış bir eğitimci dostum var. Onun olduğu kitabı bulabilirsek tamamdır demiş. Birçok kitaplara baktıktan sonra, kitaplıkta bir tarafı kırmızı bir tarafı sarı olan bir kitap duruyormuş. Metin öğretmen, işte bu da dostumun renklerinin olduğu kitap demiş. Kitap açılır açılmaz, yine etrafta parlak renkte yıldızlar belirmeye başladıktan sonra, bir diğer eğitimci de kendisini bu okulun kütüphanesinde bulmuş. Bu eğitimcinin ismi ise; Hüseyin’miş. Hüseyin öğretmende; güler yüzüyle, samimiyetiyle ve güneş gibi sımsıcak tebessümüyle, öğrencilerinin içini ısıttığı için rengi sarıymış ve o da işini aşkla yaptığı için diğer bir rengi de kırmızı imiş. Ve en önemlisi de dersini öğrencilere sevdirerek işliyormuş. Kendi alanında işinin eri olduğu için de, tüm herkesin dilinde Hüseyin İşeri adıyla anılmaya başlanmış. Metin öğretmen her şeyi Hüseyin öğretmene de anlattıktan sonra, artık eğitimi düzene koyma vaktiymiş. Önce öğrencilerle tanışıp, onlarla samimiyet kurduktan sonra, derslerini anlatmaya başlamışlar. Metin Öğretmen’in dersin de üniteler kolay yoldan zor yola doğru gidiyormuş. Hangi ünite de isen, o ünitenin içinde kendini bulan öğrencilerden, eğer bir tanesi bile o yolu tamamlayamamışsa, diğer öğrenciler de o yolu tamamlamamış oluyormuş. Bu şekilde herkes beraber ilerleyip, o yolda birlikte başarı sağlıyorlarmış. Hüseyin öğretmen de her öğrenciye göre belli yöntem ve ölçütler sunarak, öğrenciye göre doğru öğrenme biçimini belirleyerek dersini işliyormuş. Hüseyin Öğretmen, genelde hiçbir öğrencinin sevmediği sayılar dersini, öylesine güzel ve aşkla anlatıyormuş ki, hiçbir öğrencinin o konuyu anlamaması imkansızmış. Öğrenciler, büyülenmiş bir şekilde pür dikkat, Hüseyin öğretmeni dinledikten sonra, sayıların aslında korkulacak bir tarafının olmadığını anlamışlar. Burada da her öğrenci her ünitede farklı sayılar alemine yolculuk yapıyor, farklı yöntemlerle sayıları kavrıyorlarmış. Bir zamandan sonra, artık öğrenciler hem bu iki öğretmeni hem de her dersi severek dinliyor, kendince yöntemler geliştiriyor, araştırıp öğreniyorlar, bu masal yolculuğunda bilginin tadına varıyorlarmış. Ve hangi bilgi yarışması, etkinlik olursa olsun artık fark etmiyor her bir etkinlikte birinci oluyorlarmış. Bu duruma çocukların velileri çok şaşırmış ve diğer okullara geçip bu okulun ismini duyan öğretmenlerde çok şaşkınmış. Metin öğretmen, bir seminer düzenlemeye karar vermiş; belli bir gün ve tarihte okulda seminer olacağını söylemiş. Duyanların duymayanlara söylemesini istemiş ve çocukların velilerini ve diğer kasabadaki tüm öğretmeni de okulun konferans salonuna davet etmiş, o gün o saat geldiğinde tüm herkes o konferans salonundaymış, Metin öğretmen kürsüye çıkmış ve konferans salonundaki tüm dinleyicilere şunu söylemiş: Öğretmenlik, meşakkatli bir iş, emek ister, sabır ister, sevgi ister. Sadece ders anlatmakla öğretmen olunmaz. Öğretmen, her bir yönüyle öğrencilere örnek olmalı, yol gösterici olmalı ve her şeyden önemlisi de bilgiyi sevgi ile sunmalı. Öğrenemeyen öğrenci yoktur, farklı yöntemlerle
öğrenebilen öğrenci vardır. Ve öğretmenini seven öğrenci, o dersi de sevip öğrenmenin farklı bir yolunu muhakkak bulacaktır. Buradaki öğrencilerin hepsi keşfedilmemiş bir hazine, o hazineyi bulup keşfetmek ve onu bulup parlatmak bize düşüyor demiş.
Böylece diğer öğretmenlerde nerede eksik olduklarının farkına varmışlar, bu konferans sayesinde. Metin Şar ve Hüseyin İşeri öğretmen buradaki eğitimi de düzene koydukları için çok mutlularmış. Artık gitme vakitleri gelmiş. Öğrencilerden Ali, peki sizi görmek istersek, bir daha göremeyecek miyiz ? demiş ve diğer öğrencilerde aynı soruyu sormuşlar. Metin öğretmen; ben hep Kırmızı ve Mavi renkten oluşan kitabın içindeyim, Hüseyin öğretmenim de Kırmızı ve Sarı renkli kitabın içinde. O kitabın kapağını her açtığınızda sizinle her zaman buluşma şansımız olacak tabii ki demiş. Ama artık gitme vakti geldi, ne kadar öğrenci bu kitabı eline alırsa biz de o an orada var olup, onlara umut olmaya devam ediyoruz. Umudunuzu hiçbir zaman kaybetmeyin olur mu? demiş ve birbirinden değerli iki eğitimci de yıldız olup kitabın içine geri dönmüşler. Öğrenciler; her derste yapamadıkları konu olduğu zaman, o iki kitabı her açtıklarında Metin Şar ve Hüseyin İşeri öğretmen hep karşılarında beliriyor, kimi zaman da öğrenciler kendilerini o kitabın içinde buluyormuş ve yaşayarak öğrenerek bilgiyi daha kalıcı öğrenme fırsatları oluyormuş. Binbir öğrenme yöntemiyle dersleri öğrenmenin eğlencesiyle mutlu oluyorlarmış. Bütün öğrenciler böyle bir kitabı keşfettiği için Ali’ ye teşekkür edip, ona hep birlikte sarılmışlar. Artık diğer öğretmenlerde işini aşkla, sevgiyle ve sabırla yapmaya, öğrenciler öğrenene kadar o konuyu anlatmaya devam etmişler, bu durum sonsuza kadar sürmüş. Bütün öğrenciler bu durumdan çok ama çok memnunmuş. Gökten üç elma düşmüş; birisi bu masalı yazana, biri bu masalı okuyana, biri de bu masalı dinleyenlerin başına düşmüş…